Uzun bir aradan sonra herkese
mutlu,huzurlu günler :)
Bugün sizler için çok severek okuduğum, hatta işlerimi yaparken bile elimden bırakamadığım bir serinin ilk kitabı hakkındaki yorumlarımı anlatmak istiyorum. Benim düşünceme göre herkesin her konuda farklı zevkleri olduğu gibi kitap konusunda da zevkler tartışılmaz. Ama Millenium Serisini okuduğunuzda kitaplığınızda olması gereken bir seri olduğuna sizde emin olacaksınız. Seri 3 kitaptan oluşmaktadır. Kitabın kalın olması sizi kesinlikle korkutmasın hatta sonlarına yaklaştığınızda kitap bitmesin diye üzülmeye başlayacaksınız.
Yazarımız Stieg Larsson İsveçli gazeteci ve yazardır. Yazar aynı zamanda
2008 yılında en çok satan ikinci yazar olmuştur. Seriyi tamamladıktan sonra 50
yaşında vefat etmiştir. Maalesef yazar kitabının iki farklı ülkede filme
çevrildiğini görememiştir.
Gelelim kitabımızın uzun ve bir o kadar da karışık olan konusuna. Belki de beni bu kitabın içine bu kadar çok çeken şey konunun karışık olmasıdır. Çünkü kitaba adapte olmak için konuya tamamen adapte olmanız ve olayların karmaşasına dalıp kendinizi bile unutmaz gerekebilir.
Romanın ana karakterlerinden Mikael
Blomkvist, İsveçli gazetecidir. İş yerinde,
yazdığı bir makale yüzünden başı beladadır ve mahkemelik olmuştur. En kötüsü
ise mesleği tehlikeye girmiştir. Bu kadar bataklık içindeyken inanılmaz bir
şekilde iş teklifi alır. Teklifi veren kişi
Henrik Vanger, çok yaşlı, zengin ve soylu bir adamdır. Her yıl doğum
gününde esrarengiz bir şekilde egzotik çiçekler alır. Yıllarca bu çiçeklerin
kimin gönderdiğine dair bir ipucu bulamamıştır. Ve üstelik çok sevdiği yeğeni Harriet, 1966 yılında arkasında iz
bırakmadan kaybolmuştur. Öldürüldüğüne dair bir cesette olmadığı için Henrik Vanger, Mikael'den bu konuya açıklık
getirmesini ister. Kitabın bu kısmından sonra olaylar ve heyecan başlıyor. Ama,
kitaba adını veren ana karakterler olan
Lisbeth Salander'dan bahsetmemek olmaz. 24 yaşında tek başına
yaşayan, inanılmaz bir araştırmacı. Herkesten çok farklı, kimseyle konuşmayan,
asosyal, çarpık ilişkileri olan mükemmel bir hacker. Lisbeth Milton
Security’de ayak işleri yaparak işe başlamış fakat daha sonra kendini
göstererek özel araştırmalar yapan biri haline gelmiştir. Küçük yaşlarda geri
dönüşü zor sorunlar yaşamış ama çeşitli nedenlerden dolayı sorunlarını kimseyle
paylaşamamış ve büyük güçler tarafından haksız yere akıl hastanesine
kapatılmış, topluma zararlı, sado-mazoşist olduğu düşünülen ve mahkeme
tarafından gayr-i mümeyyiz ilan edilmiş bir karakterdir. Lisbeth'in, kurgudaki
yeri ve amacı ise, Mikael araştırmaya devam ettikçe içinden çıkılması zor bir
yola girer ve tam bu sırada esrarengiz bir şekilde Lisbeth ortaya çıkar. Zekası sayesinde
Mikael'e çok yardımcı olurken aralarında ufak tefek yakınlaşmalarda oluyor.
Kitabın sonunda çok mantıklı bir şekilde her şey açığa çıkıyor fakat bu macera ve gizemde Mikael ile Lisbeth'i bekleyen; çözülmesi gereken bir seri cinayet, bulunması gereken kayıp bir kadın ve ortalarda dolaşan psikopat, sapık ruhlu bir katil var.
Yukarıda kitabın iki ülkede filme uyarlandığından bahsetmiştim. Sizlere tavsiyem filmleri izlemeden önce kitabı okumanız. Çünkü kitabı okuduğunuzda karakterleri kendi hayal dünyanızda kendiniz oluşturuyorsunuz. Ama filmi izleyip de kitabı okuduğunuz zaman karakterleri filmdeki karakterlere uyarlamaya çalışırız ve bu da güzel olan kitabı hayal kırıklıklarıyla okumaya neden olur. Ben İsveç yapımı filmini izledim ve oradaki Lisbeth karakteri gerçekten Noomi Rapace'e oldukça yakışmıştı. Oyuncu karakterin hakkını sonuna kadar vermişti.
Sizlere tavsiyem hiç vakit kaybetmeyin ve kitabı okuyup ardından hemen filmini izleyin. 2. kitap "Ateşle Oynayan Kız" yorumuyla yakında görüşmek dileğiyle...
Büşra.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder